Zakir Kaya: Dünya Düşün Tarihine Damgasını Vurmuş 30 Etkili Filozof
Zakir Kaya: Dünya Düşün Tarihine Damgasını Vurmuş
30 Etkili Filozof30.
Konfüçyüs (M.Ö 551-479)
Büyük Çin bilgesi, filozof, siyasal yönetici ve Çin tarihinde resmi din olarak kabul edilen
öğretilerin kuramcısı Konfüçyüs'ün felsefesi, ahlak ile siyaset felsefesinin ağırlıkta
olduğu bir felsefeydi. Bu felsefe, hep devinimli olmalarına karşın gök ile yerin birbirini
dengeleyen güçler ve ortak varoluşlarının uyumlu olduğu inanışına dayanıyordu.
Konfüçyüs'e göre insan bu koşullara tabidir, evreni örnek alıp ona benzemeye
çalışması gerekir.
Konfüçyüs, en iyi insanın bilge insan olduğu kanısındadır, ama kendisini bir bilge kabul
etmez; pek az insanın bilge olmayı başardığını düşünür. Seçmeler'de "bir bilgeye rast
gelmekten umudu kestiği"ni söyler. Efendi kusursuzlukta bilgeden sonra gelir,
günlük yaşamda etkisi en çok duyulan da aslında efendidir. Konuşmalar'da örnek olma
özelliği ayrıntılarıyla anlatılan efendi, "ahlaksal olanın tarafını" tutandır.
Efendi, başkalarının mutluluğu için gösterdiği içten ilgide açığa çıkan ahlaksal
yetkinliğinden ötürü, buyruk verebilir, itaat görebilir.
29. Sokrates (M.Ö 469-399)
Sokrates Yunan Felsefesi'nin kurucularındandır. Sokrates’in, bilgelikleriyle ünlenenlere
yöneltip onları bunalttığı sorularıyla felsefe dünyasında kendine yer edinmişti.
Bu tür yaklaşımlar "çürütme" (elenchos) denen belli bir kalıp içerisinde sergilenirler.
Bu yöntem felsefe tarihinin ilk yöntemi olması bakımından son derece önemlidir.
Eski Yunanca’da "sınamadan geçirmek" ya da "çürütme" anlamına gelen elenchos
yöntemi, doğruluğundan şüphe duyulmayan bir sava karşı yöneltilen çeşitli sorularla,
yapılan açıklamalarla, savın kapsamının olabildiğince genişletilmesiyle, en sonunda
savın kendi içine taşıdığı çelişki ve tutarsızlıkların kanıtlanmasıyla doğruluk savlarının
çürütülmesinin amaçlandığı düşünsel diyalektik bir süreçten oluşmaktadır.
28. Platon (M.Ö 428-348)
Antik klasik Yunan filozofu, matematikçi ve batı dünyasındaki ilk yüksek öğretim kurumu
olan Atina Akademisinin kurucusu Eflatun, akıl hocası Sokrates ve öğrencisi
Aristoteles ile birlikte bilim ve Batı felsefesinin temellerini attı.
Platon'un kurduğu akademi aynı zamandan günümüzdeki modern üniversite
oluşumunun başlangıcı olarak da kabul edilir.
Platon'un felsefesini, beş önemli kuram içerisinde toplamak mümkündür.
Bunlar bilgi, idealar, ruhun ölümsüzlüğü, evrendoğum ve devlet ile ilgili kuramlarıdır.
Platon, bütün yaşamı boyunca hocası Sokrates'den edindiği ilham ile gerçek bir ahlakçı
olarak kalmış, tüm bu kuramları, etik ağırlıklı görüşlerle irdeleyerek geliştirmiştir.
Ona göre felsefenin ana ereği, insanın mutluluğu ve yetkin yaşamının sağlanmasıdır.
Yetkin bir yaşam, ancak erdemli bir hayat sürmekle elde edilebilir.
27. Aristoteles (M.Ö 384–322)
Aristo fizik, gökbilim, felsefe, zooloji, mantık, siyaset ve biyoloji gibi konularda pek
çok eser vermiştir.Özellikle edebi eleştiri alanında ilk teorisyen sayılır.
Aristo'nun tiyatro ve şiir hakkında yaptığı yorumlar ve belirlediği kurallar 1700'lü
yılların sonlarına kadar batı dünyasında etkili olmuştur.
Aristoteles'in düşüncesinin evrimi hakkında süregelen tartışma ne boyutta olursa olsun,
Platoncu bir okulda yetiştiği için ilk önce bu felsefeyle kopuşunun nedenlerini belirgin
biçimde ortaya koyma kaygısı taşıdığını düşünmemiz için geçer sebepler var.
Homeros hakkında Platon'un bir sözünü Aristoteles'le beraber Nikomakhos'ta Etik'te
yazdığı gibi yad edecek olursak, hem dostluk, ve hem hakikat onun için kıymetli olsa
dahi, ikinciyi birinciye yeğlemek durumdadır.
26. İbn-i Sina (980-1037)
Tıp adamı, yazar, filozof ve bilim insanı olan İbn-i Sina'ya göre metafiziğin temel konusu,
"vücudu mutlak" olan Allah ile yüce varlıklardır. Vücut üçe ayrılır:
Olası varlık ya da ortaya çıkan ve sonra yok olan varlık; Olası ve zorunlu varlık;
özü gereği gerekli olan varlık (Tanrı). İbn-i Sina Tanrı'yı " 'varlığı zorunlu olan'
olarak belirtir ve bu fikir ona hastır. Akıl konusundaki görüşleri
Aristotales'ten farklı olan İbn-i Sina'ya göre, akıl 5 çeşittir. Akıl konusunda
Eflatun'un idealizmi ile Aristoteles'in deneyciliğini uzlaştırmaya, birleştirici bir akıl
görüşü ortaya koymaya çalışmıştır.
Kendisinden sonraki Doğu ve Batı filozoflarının çoğunu etkileyen İbn-i Sina,
müzikle de ilgilenmiştir. 250'yi aşkın yapıtının başlıcası olan Şifa ve Kanun,
felsefenin temel yapıtı sayılarak, uzun yıllar boyunca pek çok üniversitede
okutulmuştur.
25. Thomas Aquinas (1225-1274)
Thomas Aquinas bilgi, metafizik, siyaset, ruhun ölümsüzlüğü hakkında fikirleri ile
skolastik düşüncenin önemli ismi ünlü Hıristiyan filozofdur fakat aynı zaman fikirleriyle
Orta Çağ skolastik düşüncesinden Rönesans düşüncesine geçişte önemli bir yere de
sahiptir.
Onun yaşadığı dönemde hukuk ve adalet konularındai Hıristiyan geleneğinin ve kadim
Kilise insanlarının belirlediği kurallar bulunmaktaydı. Aynı şekilde, Cicero ve Aristo gibi
bilgelikleri Orta Çağ insanının saygısına mazhar olmuş Hıristiyanlık öncesi filozofların
da etkileri düşün dünyasını şekillendiriyordu. Fakat Aquinas birden fazla doğru
olamayacağını düşünüyordu ve bu nedenle Roma hukuku, Kutsal Metinler ve antik
çağın sevilen kâfirlerinin görüşlerini bağdaştırarak batı felsefesinin çok önemli yapı
taşlarından biri oldu.
24. Francis Bacon (1561-1626)
merkezinde bilim vardır. Bilimin insanları aydınlatma ve geliştirme işlevini öne çıkarır.
O'na göre bilim, doğanın özüne yönelmelidir. Bacon doğayı deneyle kavramaya
çalışmıştır. Pragmatizm ile sonuçlanan deney temeline dayanan İngiliz felsefesinin ilk
tohumlarını atmıştır. Bacon'a göre bilimin başlıca yönetemi tümevarımdır.
Bacon yapıtlarıyla bilimin ve felsefenin, gelişimini göstermiş, doğa ve akıl arasında
bir bağ kurulabileceği fikrini yerleştirmiştir. Aynı zamanda, ötanazi kavramını
günümüzdeki anlamına yakın içerikte ilk kez Francis Bacon kullanmıştır.
Hekimin görevinin, acısına son vererek hastayı tedavi edip iyileştirmekle sınırlı
olmadığını, bunun başarılamadığı durumlarda ona rahat ve kolay bir ölüm sağlamayı da
içerdiğini savunmuştur.
23. René Descartes (1596-1650)
Yaşamının çoğunu Hollanda’da geçirmiş Fransız bir filozof olan
Descartes matematikçi ve yazardır. Modern Filozofinin Babası unvanını almıştır ve
kendisini takip eden Batı felsefesi çoğunlukla onun günümüzde hala çalışılan yazılarına
cevap niteliğindedir. Özellikle “İlk Felsefe Üzerine Düşünceler” hala çoğu üniversitenin
felsefe bölümünde standart bir kaynak olarak kabul edilir.
Descartes’ın matematiğe katkısı da aynı derecede belirgindir; uzaydaki bir noktayı
bir numaralar seti olarak işaretleyebilmeyi ve cebirsel denklemleri iki boyutlu koordinat
sisteminde geometrik şekiller olarak göstermeyi (ve tam tersini) sağlayan
Kartezyen koordinat sistemi, ismini Descartes’tan alır.
Descartes genellikle doğa bilimlerini geliştirmek için aklın kullanılması gerektiğini
vurgulayan ilk düşünce insanı olarak tanınır. Onun için felsefe bilgiyi somutlaştıran bir
düşünce sistemiydi. Descartes duyuların limitlerini göstermek için mum argümanını
kullanır. Bir mumu ele alır, duyular mumun kesin karakteristiği ile ilgili bilgi sağlar; şekli,
dokusu, boyutu, rengi ve kokusu gibi. Mumu ateşe doğru tuttuğunda, bu karakter
özellikleri tamamı ile değişir. Fakat, görüldüğü üzere, hala aynı şeydir: duyuları onu
farklı bir şekilde bilgilendirse de, o hala aynı mumdur. Dolayısıyla mumun doğasını
uygun bir şekilde kavraması için, duyularını bir kenara bırakmalı ve aklını
kullanmalıdır.
22. Spinoza (1632-1677)
Zamanında anlaşılmayan pek çok filozof gibi Spinoza da yanlış anlaşılmanın ve doğru
anlaşılmamanın muhatabı olmuş, tuhaf bir çelişkiyle hem en büyük din karşıtı sayılmış,
hem de eserinin temel kaynağının Tanrı sevgisi olduğu söylenmiştir. Bunlarla birlikte
Spinoza'nın tam bir bilge yaşamı yaşadığı belirtilebilir. En büyük eseri Ethica adlı kitaptır
.
Onun zor anlaşılan ya da tamamen zıt yönlerde anlaşılan felsefesinin oluşumunda bir
yanda Yahudi mistiklerini, İslam düşünürlerini, skolastikleri, 17. yüzyılda çok önemli
gelişmeler kaydeden doğabilimlerini, Giordano Bruno ve özellikle onun panteizmini ve
bütün bunların ötesinde Descartes'ı ve Kartezyen felsefeyi buluruz.
Bir anlamda bunlara bağlı olarak onun felsefi sorununun töz sorunu olduğunu,
bu eksende varlık problemine yöneldiğini söyleyebiliriz.
21. John Locke (1632-1704)
John Locke İngiliz klasik liberal filozofdur ve 17. yüzyılın en önemli düşünürlerinden
biridir. Düşünce özgürlüğünü, insan eylemlerini akla göre düzenlemek anlayışını en
geniş ölçüde yayan ilk düşünür olduğu için Avrupa'daki aydınlanma ve
Akıl Çağı'nın gerçek kurucusu olarak kabul edilir. John Locke'a göre insan zihni
doğuştan boş bir levhadır (tabula rasa). Daha sonra bu zihin deneyimle
(tecrübe) birlikte dolar.
Yargılama ve cezalandırma hakkını kendi iradesiyle yargıçlara yani yargı erkine bırakan
toplum üyeleri, uygulanacak olan yasaların hazırlanması ve yürürlüğe konması
görevini de bir başka güce; parlamentoya vermişti. Ancak Locke'a bu yeterli değiildir;
bir de yürütme erkine ihtiyaç vardır; yasamanın koyduğu pozitif yasaları uygulayacak,
ayrıca anlaşmaları yapacak, savaşa, barışa karar verecektir.
Bu anlamda John Locke, günümüz demokrasi anlayışının ilk temellerini atmıştır.
20. David Hume (1711-1776)
David Hume İskoç filozof, ekonomist ve tarihçidir. İnsan zihninde olup bitenleri deneysel
yöntemi uygulayarak, yeni bir insan bilimi kurmayı öneren Hume tüm iyi niyetine ve
yüksek amaçlarına rağmen, İngiliz empirizminin temel tezlerini koruduğu için
son çözümlemede kuşkuculuğa düşmekten kurtulamamıştır. Bizim yalnızca, kendi
zihnimizde doğrudan ve aracısız olarak tecrübe ettiğimiz ideleri, duyum ve izlenimleri
bilebileceğimizi, bilgide kendi zihnimizin ötesine geçemediğimizi ve bundan dolayı
herhangi bir şeyin insan zihninden bağımsız olarak varolduğunu söyleyemeyeceğimizi
belirten Hume, insan zihnini bilgi bakımından analiz ettiği zaman,
insan zihninin tüm içeriklerinin bize duyular ve deney tarafından sağlanan
malzemeye indirgenebileceğini görmüştür, bu malzeme ise algılardan başka hiçbir
şey değildir. Kısacası, David Hume düşüncenin insanlıktaki en önemli şey olduğunu
söyleyen bir insandır.
19. Jean-Jacques Rousseau (1712-1778)
Rousseau Cenevreli filozof ve yazardır. Siyasi fikirleri Fransız Devrimi'ni oldukça
etkilemiştir. Düşünceleri özellikle, Devrim'den sonra kurulan yeni devletin
kalkınmasında, toplumun sosyal yapısında ve eğitim sisteminde etkili olmuştur.
Rousseau, doğru bir siyasal toplumun temellerini ortaya koyabilmek için olguların
bir yana bırakılması gerektiğini belirtir. Çünkü ona göre salt olgulardan hareket
edildiğinde, çıkarlar, yararlar ön plana yerleştirilmekte ve böylece adalet,
hukuk ayaklar altına alınmaktadır. Rousseau, güçlünün haklı kabul edildiği,
siyasal toplumun kökenine olguları yerleştiren, olgusal verileri ve
kuramları eleştirmektedir. Yurttaşı, ortak benliği, halkı, devleti yaratan bir
“toplum sözleşmesi”ni ve bu sözleşmeye toplumdaki her bireyin dahil olması
gerektiğini savunur. Halk olmanın temelinde egemenliğin var olması gerektiğini
düşünür. Yasaların olmadığı bir yerde devletten söz edilemeyeceğini savunmuştur.
Yasaların, halkın tümü için geçerli olması gerektiğini düşünmektedir.
18. Immanuel Kant (1724-1804)
Immanuel Kant Alman filozofdur. Alman felsefesinin kurucu isimlerinden biri olmuş ve
felsefe tarihinin kendisinden sonraki dönemini belirleyici olarak etkilemiştir.
Idealist düşüncenin temellerini atarak batı düşünce tarihinde bir yapı taşıdır ve
günümüz felsefesinin temellerini oluşturur.
Modern felsefenin gelişim seyrine uygun olarak bilgi kuramını ön plana çıkartmıştır.
Kant'ın gözünde bilim, liderleri kesin olan ve yöntemleri, ancak
Hume'unki gibi felsefi bir kuşkuculuk benimsendiği zaman sorgulanabilen evrensel
bir disiplindir. Bilim yansızdır ve nesneldir. O, felsefedeki ilk ve temel misyonunun
bilimi temellendirmek, daha sonra da ahlakın ve dinin rasyonelliğini savunmak
olduğuna inanmıştır. Bu amacı gerçekleştirmek için, hem
Descartes'ın rasyonalizminden ve hem de Hume'un empirizminden önemli gördüğü
öğeleri alarak, epistemolojik idealizm diye bilinen kendi bilgi kuramını geliştirmiş,
yükselen bilimin felsefi temellerini gösterdikten sonra, özgürlük ve ödevdüşüncesine
dayanarak Hristiyan ahlakını savunma çabası vermiştir.
O, fenomenal gerçeklikle, yani bizim duyular aracılığıyla tecrübe ettiğimiz dünya ile
numenal gerçeklik, yani duyusal olmayan ve hakkında bilgi sahibi olunamayacak
dünya arasında bir ayrım yapmıştır.
17. Hegel (1770-1831)
Hegel felsefe tarihinin en etkili düşünürlerinden biri olan Alman filozofdur.
Etkisi, hem onu takdir edenler hem de acımasızca eleştirenler gibi çok farklı
konumlardaki insanlar üzerinde çok geniş bir yelpazede etkili olmuştur.
Felsefenin sürekli tartışılan sorunlarının fasit dairesinin dışına çıkmak için,
muhtemelen felsefede ilk kez, tarih ve yapının önemli olduğunu ileri sürdü.
Efendi-köle diyalektiğinin kavramsallaştırması
öz farkındalık oluşması için ötekinin öneminin altını çizdi.
Hegel, Kant'ın felsefesine inanmakla beraber onun fikirlerini yetersiz buluyordu.
Kant'ın aksine insanların her şeyi öğrenebileceklerine inanmıştı.
Hegel'e göre dünya demek mantık demekti. İnsanlar mantığın sınırlarını çözdükleri
anda beşerin sınırlarını da çözmüş olacaklardı. Hegel'e göre, biricik, canlı felsefe,
çelişmelerin -daha doğrusu karşıtların- felsefesidir; çiçek, meyvenin ortaya çıkmasına
yol açar, ama meyvenin ortaya çıkması için de, çiçeğin ortadan kalkması gereklidir.
Demek ki üremenin gerçeği, hem çiçek hem meyve olmaktır.
Ölüm hem ortadan kaldırmadır, hem yeniden doğuşu sağlayan koşuldur.
16. John Stuart Mill (1806-1873)
John Stuart Mill İngiliz filozof, politik ekonomist, parlamento üyesi ve devlet memuru.
Mantık alanında, yalnızca tümdengelimsel mantıkla ilgili çalışmalar yapmayıp,
tümevarımsal mantığı da formüle ederek geliştirmiş olan
Mill, mantıksal ilkeleri sosyal alana, siyaset ve ahlak alanına uygulamasıyla ün
kazanmıştır. Psikoloji alanında, çağrışımcılığın babası olarak kabul edilen filozof,
psikolojiyi "zihin kimyası" olarak tanımlamıştır. O, çağrışımcı psikolojisini bilgi konusuna
da taşımış ve bu alanda psikolojik bir idealizm geliştirmiştir. Mill, bununla birlikte,
psikolojik idealizminde, maddesizciliği seçen Berkeley'den ayrılmış ve dış gerçekliğin
varoluşunu kabul ederek, söz konusu nesnel gerçekliği "duyumları mümkün kılan,
kalıcı dayanak" olarak tanımlamıştır. Ahlak alanında yararcılığı savunan
Mill, hazzı ya da mutluluğu insan eylemlerinin en büyük amacı ve mutlak ölçüsü
yapmış ve yararcılığında, genelin iyiliğini ve refahını temele almıştır.
15. Soren Kierkegaard (1813-1855)
Kierkegaard Danimarkalı filozof ve teologdur. Kierkegaard, varoluşçuluğun öncüsü
sayılır. Varoluşçu felsefe bir bakıma her varoluşçu filozofta kendine özgü bir nitelik
kazanarak ayrıca tanımlanır, ancak bilinen genel nitelikleri ve felsefi özgürlüğü
açısından varoluşçuluğun kurucu isimlerinin başında Kierkegaard sayılmaktadır.
Kierkegaard'ın belli bir felsefî sistematik geliştirmediği doğru olmakla birlikte,
kullandığı kavramlar ve felsefe yapma tarzı sonradan varoluşçu felsefelerde
görülen nitelikleri barındırır. Kierkegaard'ın itiraz ettiği ve sürekli eleştirdiği filozof
Hegel'dir. Hegel'in rasyonalist ve sistematik felsefesi Kierkegaard için kabul
edilemezdir. Varoluşçu felsefelerde görülen kavramların çoğunluğu öncül olarak
Kierkegaard'da görülür: saçma, bunaltı, korku ve kaygı.
Kierkegaard'ın felsefî sorunsalı bir bakıma mevcut Hıristiyanlık içinde
ve hatta karşısında nasıl iyi bir Hıristiyan olunacağı noktasına da bağlıdır.
Kierkegaard, felsefe tarihinin soyut mantıksal kurgularla geliştiğini ve bu nedenle
bireyi, bireyin gerçek yaşamını gözden kaçırdığını düşünür. Ona göre varoluş,
somut ve öznel insanın yaşamıdır. Bu nedenle felsefe somut düşünmeye,
yani varoluşa yönelmelidir.
14. Mikhail Bakunin (1814-1876)
Mikhail Bakunin tanınmış bir Rus devrimci ve kolektivist anarşizm kuramcısıdır.
Anarşist düşünürlerin ilk kuşağının temsilcilerindendir ve
Anarşizmin babası olarak bilinir.
Bakunin hangi isim ya da biçim altında olursa olsun, Tanrı da dahil olmak üzere tüm dış
otorite sistemlerini reddediyordu. Ona göre doğa kanunlarının farkına her insan kendisi
varır. Bakunin'in akıl yürütmesi, düşünme kanunları kendi doğasının kanunları olduğu
için, bireyin bunlara uymaktan başka çaresinin olmadığı ve bu nedenle politik yapıların,
yönetimlerin ve yasaların derhâl yok olacağı düşüncesine varır.
Bakunin'in devrimci programını gerçekleştirme yöntemleri de onun prensiplerinden
daha az anlamlı değildir. Bakunin’in tanımladığı gibi, bir devrimci özel bir ilgi veya
duyguya izin vermeyen, din, vatanseverlik yâhut ahlâk konusunda, onu kelimenin her
anlamıyla varolan toplumu altüst etme görevinden saptıracak hiçbir şüphe taşımayan,
sâdık bir insan olmalıdır.
13. Henry David Thoreau (1817-1862)
kalkınma eleştirmeni ve natüralist.
1854'de yayınladığı başyapıtı Walden, Amerika'nın en önemli entelektüel akımlarından
biri olan Transendentalizm için bir örnek eserdir. Eserde yer alan çevre konusundaki
düşünceler, modern çevrecilik ve çevre koruma düşüncelerini şekillendiren fikirlerdir.
Amerikan düşünce tarihi, transendentalizm ve naturalizmde bıraktığı izler ne kadar
önemliyse, "Sivil İtaatsizlik" isimli makalesi de siyasi tarihe bıraktığı iz de o kadar
önemlidir.
Meksika savaşı yüzünden, ki ona göre bu savaş sadece köleliği geliştirmek içindi,
ödemeyi reddettiği vergi sonucu hapiste geçirdiği bir gece, onun "Sivil İtaatsizlik"
isimli makalesini yazmasına neden olmuştur.
Daha sonraları Gandhi'nin en büyük ilham kaynağı olacak bu makale
Thoreau'nun belki de en ünlü eseridir. Gandhi'nin dışında Tolstoy ve Martin Luther
King gibi önemli isimler de Thoreau'nun düşüncelerinden ve eserlerinden ilham
almışlardır.
12. Karl Marx (1818-1883)
Karl Marx 19. yüzyılda yaşamış Alman filozof, politik ekonomist ve devrimcidir.
Marx'ın ekonomi alanındaki çalışmaları, günümüzde emeği, emek-sermaye ilişkisini ve
bunları takip eden ekonomi düşüncesini kavramanın büyük bir kısmı için temel
oluşturdu. Sosyoloji ve sosyal bilimleri başlatan isim olarak da bilinir.
En bilinenleri Komünist Manifesto ve Kapital olmak üzere hayatı boyunca sayısız
kitap yayımladı.
Marx'ın toplum, ekonomi ve siyaset hakkındaki teorileri -bir bütün olarak Marksizm-
insan toplumlarının sınıf savaşımı-üretimi kontrol eden yönetici sınıf ile üretim için
gereken emeği sağlayan mülksüz bir emekçi sınıf arasındaki çatışma- ile ilerlediğini
iddia etmektedir. Marx, devletlerin yönetici sınıf tarafından idare edildiğini ve devletin
ortak kamu çıkarı adına hareket eder gibi yapıp yönetici sınıfın çıkarları doğrultusunda
yönetildiğini düşünmekte ve daha önceki sosyoekonomik sistemler gibi kapitalizmin de
kendi yıkımına ve yeni bir sistem olan sosyalizmin onun yerini almasına neden olacak
iç gerilimler ürettiğini öngörmektedir. Kapitalizmin içinde burjuvazi ve proletarya
arasındaki sınıf çelişkilerinin çalışan sınıfın siyasi zaferi ve bunun sonucu kurulacak
sınıfsız bir toplum;komünizm:özgür üreticiler birliği tarafından yönetilen bir toplumun
ortaya çıkacağını iddia etmektedir.
11. Friedrich Nietzsche (1844-1900)
Nietzsche Alman filolog, filozof, kültür eleştirmeni, şair ve bestecidir. Din, ahlak,
modern kültür, felsefe ve bilim üzerinde metafor ironi ve aforizma dolu bir üslupla
eleştirel yazılar yazmıştır. Nietzsche'nin kilit fikirlerini Apollon-Dionysos ikiliği,
perspektivizm, güç istenci, Tanrı'nın ölümü, Üstinsan ve bengi dönüş oluşturur.
Felsefesinin merkezini oluşturan şey, kişinin coşkun enerjisini sömüren her türlü
öğretinin, toplumsal olarak ne kadar geçerli olursa olsun sorgulanarak
"hayatın evetlenmesi"dir. Hakikatin değeri ve nesnelliği üzerine yürüttüğü kökten
sorgulaması, geniş çaplı yorumların odağını oluşturur ve etkisi özellikle kıta felsefesi
geleneğindee varoluşçuluk, postmodernizm ve post-yapısalcılık da dahil olmak üzere
devam etmektedir.
10. Edmund Husserl (1859-1938)
Husserl'de her zaman felsefeye yeni bir yön çizme eğilimi olduğu belirtilebilir, çünkü
onun düşüncesine göre felsefe her tür sonradan inşa edilmiş kurgusal bağıntıdan
ayrı olarak kendini özsel olarak temellendirmelidir. Husserl Hegelcilik'in etkisini
yitirdiği ve Yeni-Kantçılık'ın akademilerde etkili bir güç haline geldiği bir dönemde
felsefeye yeni bir yön verme çabasında oldu. Felsefe içerisinde tüm metafizik
spekülasyonlardan ve bilimci ön yargılardan sıyrılmayı arzu eden yepyeni bir başlangıç
yapmaya ve bu hayli emek isteyen başlangıca uygun, pekin bir felsefe sistematiği
oluşturmaya yöneldi ve fenomenoloji olarak bilinen felsefe hareketinin temellerini attı.
9. Bertrand Russell (1872-1970)
Russell, 1900'lerin başında İngilizler'in idealizme karşı başlattığı isyana öncülük etmiştir.
Ludwig Wittgenstein ile birlikte analitlik felsefenin kurucusu kabul edilir.
Felsefi denemesi ''İfade Üzerine" adlı eseri felsefinin paradigması olarak kabul görür.
Aynı zamanda geniş bir çevrece 20. Yüzyılın önde gelen mantıkçılarından biri olarak
bilinir. Çalışmaları mantık, matematik, dilbilim, bilgisayar teknolojisi ve
filozofiyi, özelliklede dil felsefesi, epistemoloji ve metafiziği önemli ölçüde etkilemiştir.
Serbest ticareti ve emperyalizm karşıtlığını desteklemiştir ve barışsever tutumundan
dolayı Birinci Dünya Savaşı sırasında hapishanede yatmıştır. Daha sonra
Adolf Hitler’e karşı kampanyalar düzenlemiş, Stalinci totalitarizmi eleştirmiş,
Vietnam Savaşı’ındaki tutumu nedeniyle Amerikan hükümetini suçlamıştır.
Aynı zamanda nükleer silahsızlanmanın dobra savunucularındandır.
Son eylemlerinden bir tanesi İsrail’in Orta Doğu’daki ülkelere karşı izlediği tutumu
eleştirdiği bir bildiri yayınlamasıdır.
8. Ludwig Wittgenstein (1889-1951)
Wittgenstein Avusturya doğumlu filozof ve matematikçidir. Mantık ve dil felsefesi
konularında yaptığı çalışmalarla modern felsefeye önemli katkılarda bulunmuştur.
20. yüzyılın en önemli filozoflarından sayılır.
Wittgenstein geç dönem eserlerindeki kısa diyalog bölümlerinin üslup açısından
harika olduğunun farkına vardı. Wittgenstein’ın giriş cümleleri geleneksel tarzının
dışındaydı. Wittgenstein, geç dönem eserlerini oluştururken, özellikle felsefe tarihi
açısından herhangi bir öncü edinmemişti. Felsefede düşünmeye yeni bir tarz getirdi.
Felsefedeki bu yeni düşünme tarzı, tıpkı yabancı bir dili yeni öğreniyormuş gibi
öğrenilmeliydi. Wittgenstein’ın bu yeni düşünme tarzının arkasından, sadece çok az
filozof gitti. Felsefe yaparak, akıl bozukluğunu büyük bir felsefi problem olarak ele aldı.
İnsanların uygun olmayan bir dil kullanımına saplanıp kaldıklarını düşündü ve bu
yüzden fikirlerini kuralların dışında bırakmayı tercih etti.
7. Martin Heidegger (1889-1976)
Heidegger varoluşçu felsefenin önde gelen isimlerinden biri olarak bilinen
Alman filozof. Heidegger felsefe-dışı sayılan pek çok kavramı felsefeye taşıdı ve
varoluşçu felsefecilerde görülen tarzda analizlere yöneldi ve bunları derinleştirdi.
Kaygı, sıkıntı, merak, ölüm, korku gibi terimleri felsefe düzlemine taşıdı.
Fenomenolojiyi varlık sorunu bağlamında yeniden yorumladı ve kullandı.
Heidegger'in Husserl etkisi ile kendine özgü bir varoluşçu felsefe oluşturduğunu
söylemek mümkündür. Diğer taraftan Heidegger, kendi felsefesinin
Sartre tarafından yanlış anlaşıldığını ve varoluşçuluğun düşüncesini
açıklamak için doğru bir terim olmadığını belirtmiştir.
6. Jean-Paul Sartre (1905-1980)
Sartre ünlü Fransız yazar ve düşünür. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra her yönüyle
kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunlarla beraber
varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a damgasını
vuran düşünürlerden biri olmuştur.
Sartre'ın, varoluşçuluğunda ilk olarak görülen, insanın önceden-tanımlanmamış bir
varlık olarak ele alınmasıdır. İnsan kendi yaşamını ya da tanımını kendi kararlarıyla
verecektir. İnsanın içinde bulunduğu koşullar içinde yaptığı tercihleri onun kim olacağını
ve ne olacagını belirler. Bu, "varoluş özden önce gelir" sözünün anlamıdır.
İnsan önceden-zaten-belirlenmiş bir öze sahip değildir, daha çok o özünü kendi
eyleyişleriyle gerçekleştirecek, yani varoluşunu şekillendirerek özünü ortaya koyacaktır.
Kahraman ya da alçak olmak, insanın kendi yaptıklarıyla ilgili bir sonuçtur.
Bu anlamda varoluşçu felsefede insanın etik bir varlık olarak sekillendirildiği,
ama bununda siyasalı yadsımayan bir etik oldugu görülür. İnsan belirli bir bütünlügün
içine doğmuştur, burada belirli bağımlılıkları vardır ve bu bağımlılıklar içinde bazı
kararlar vermek zorundadır yaşamı boyunca. İşte bu kararlar insanın
varoluşunun gerçekleştirilmesidir. Sartre varoluşçuluğu genelde sanıldığının
aksine ve varoluşçu edebi metinlerde görülen karamsarlığa rağmen
iyimser bir felsefe olarak değerlendirir. Özgürlük ve bağımlılık arasında tuhaf bir ilişki
kurulur bu felsefede, öyleki, insan kendi özgürlüğüne de mahküm edilmiştir, denilir.
Kendi kararlarıyla ve tercihleriyle özgürlügünü gerçekleştirmek zorundadır.
5. Albert Camus (1913-1960)
Camus Fransız bir yazar ve filozoftur. Varoluşçuluk ile ilgilenmiştir ve
absürdizm akımının öncülerinden biri olarak tanınır; fakat
Camus kendini herhangi bir akımın filozofu olarak görmediğinden, kendini bir
"varoluşçu" ya da "absürdist" olarak tanımlamaz.
Hayatın bir anlam aramaya çalışmayacak kadar kısa olduğunu, nihayetinde bir anlamı
olmadığı, anlamı olsa bile olmasının hiçbir şey değiştirmeyeceğidir. Bu yüzden insanın
yapabileceği en iyi şey hayatını yaşamak olacaktır. Camus hayatın anlamsız olduğunu
söylemiştir, fakat anlamsız bir şeyi anlamlı yaşamanın da bir sakıncası yoktur.
Bu yüzden Camus'un felsefesi pesimist veya aşırı melankolik değildir.
4. Roland Barthes (1915-1980)
Roland Barthes Fransız felsefeci, göstergebilimci, edebiyat eleştirmeni, edebiyat ve
toplum teorisyeni. Barthes’ın düşünce evrimini sınıflandırmak kolay değildir.
Çünkü onun yapısalcılıktan postyapısalcılıkğa uzanan düşünsel serüveni oldukça
değişkendir. Onu hem post-modern felsefenin yaratıcıları arasında, hem de bizzat
postmodern düşüncenin en özgün kuramsal uygulayıcılarından biri olarak anmak
gerekir.
Barthes, dilbilim'in tezlerini göstergebilimine taşımaya çalışır.
Çünkü belli bir noktadan sonra onun için her şey gösterge dizgeleri olarak okunabilecek
bir görünüm alır. Günlük hayattaki rastgele öğelerden yüksek sanat yapıtlarına her şey
bir gösterge olarak analiz edilebilir ve edilmelidir. Onun göstergebilim anlayışı
bu noktada gösterge dizgelerini anlamak, işleyiş yapılarını çözmek ve dolayısıyla
anlam dünyasının yapısını açıklamak çabasından ileri gelir.
3. Jean-François Lyotard (1924-1998)
Lyotard filozof, edebiyat teorisyeni, postmodernizmin ve postmodern felsefenin
öncülerinden olan çağdaş Fransız düşünürüdür. Modernizmin-sonrası ya da ötesi
olarak algılanan süreci Lyotard Postmodern Durum olarak tanımladı ve aynı adlı
kitabında moderniteyi ve modern düşünceyi bu bağlamda sorunsallaştırdı.
Postmodern felsefe içinde ve postmodernizm üzerine yapılan tartışmalarda en çok
gönderme yapılan isimlerden birisi oldu. Postmodernizmin en önemli teorisyenlerinden
biri olan Lyotard, temel fikirlerini Postmodern Durum isimli eserinde dile getirir.
Lyotard, postmodernliği endüstri sonrası toplumun içinde bulunduğumuz şu anki
evresine karşılık gelen bir durum ya da koşul olarak tanımlamıştır. Modernliği,
bilim ve devleti meşrulaştırmak amacıyla kullanılan üstanlatıların oynadığı rol ile
açıklayan Lyotard, bu üstanlatılardan ilerlemenin kesinliğini ve vazgeçilmezliğini
vurgulayan iki tanesinin, modern bilimle Fransız Devriminin sonucu olan siyaset
anlayışının özgürleştirici anlatısıyla,Hegelcilik ve Marksizmin spekülatif tarih
felsefelerinin Batı kültürünü anlamak açısından büyük önem taşıdığını savunur.
2. Michel Foucault (1926-1984)
Foucault Fransız düşünür, sosyal teorist, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog
ve sosyolog. Michel Foucault, daha çok toplumdaki daimi doğruları inceleyen bir
düşünürdü. Nietzsche ve Heidegger’in düşüncelerinden oldukça etkilenen
Foucault, çalışmalarında çoğunlukla Karl Marx veSigmund Freud’un fikirleriyle
mücadele etti. Hapishaneler, polis, sigorta, delilik, eşcinsellik ve sosyal haklar
konularında çalıştı. Bütün çalışmalarını modernitenin bireyler üstündeki etkisi ve
getirdiği yeni iktidar ilişkileri üstüne kurdu. Öte yandan
Gerard Raul'a verdiği röportajda post-modernist yahut post-yapısalcı olarak tasnif
edilmeyi reddettiğini söylemiştir.
Foucault' un felsefik yönünün anlaşılması, bir sosyal bilimler öğrencisi için aşılması
ayrıcalık getirecek bir eşiktir.Foucault toplumdaki daimi doğruların oluşum sürecini
modernist bir bakış açısı olarak görür ve kökten reddeder.
Postmodernite kendini genel geçer doğruların aksine hareket eden bireylerde ve
düşünüşlerde bulur. Bu nedenledir ki Foucault deliler üzerinde araştırmalar yapmıştır.
Deliler ona göre toplumun daimi doğrularına uygun hareket edemeyen bireylerdir.
Toplumun genelini bir oda içerisinde gören Faucault bütün düşüncelerin,
hareketlerin bu daimi doğrular çerçevesinde yahut kıskacı altında ortaya çıktığını iddia
ayrı doğrular çerçevesinde oluştukları için postmodernitenin varoluşunu ve
moderniteden çıkıldığını gösterir. Foucault kendi çalışmalarının bile genel geçer
daimi doğrulardan olmaması gerektiğine inanır ve çalışmalarının kullanıldıktan
sonra atılmasını öğütler.
1. Jacques Derrida (1930-2004)
Derrida Fransız bir filozof, edebiyat eleştirmeni ve
Yapısökümcülük olarak bilinen eleştirel düşünce yönteminin kurucusudur.
Derrida, Dil’i yeniden sorunsallaştırır. Ona göre dil, yapısalcıların sandığı ve
gösterdiklerinden çok daha fazla oynak ve belirsiz bir şeydir.
Anlam, karşıtlık içinde başka bir anlama gönderme yapmaksızın doğamaz, ve anlamın
sınırları Dil'in tarihselliği içerisinde sürekli yer değiştirir; çünkü göstergeler her zaman
başka anlam bağlamlarından geçerler, başka anlamlara gelirler, asla kapatılamazlar.
Bağlamdan bağlama değişen göstergeler zincirinde anlam, dolayısıyla durmadan
değişen bir nitelik arz eder. Derrida bağımsız bir gösterilenler alanının olamayacağını
ileri sürer. Burada iki önerme belirginleşir: Birincisi, bağımsız bir gösterilenler alanının
olanaksızlığı ve ikincisi, hiçbir şekilde ya da herhangi bir şekilde bir gösterge
dizgesinden kaçılamayacağı.
Derrida yaptığı yapısökümcü okumalarla, klasik felsefenin, yani
Derrida'ya göre mevcudiyet metafiziğinin bilinçdışı kaynaklarını ortaya koymaya
çalışmış, metinin yapısındaki ikili karşıtlıkları sorunsalaştırmış ve böylece mevcut
düşünüş yapısını sökmeyi denemiştir. Bir "merkez" ve "dışarısı" olduğu varsayımına
karşı çıkmıştır. Bu noktada, Derrida, nın çalışmasında Logos'a yönelik temelli itirazların
geliştirildiği görülür. Batı felsefesi'nde hem söz hem de akıl anlamına gelir Logos.
Derrida'nın eleştirisinin tam da bu hedeflere yöneldigi açıktır. Burada metafizik bir varlık
görüşü gizlidir çünkü ve Derrida, bir yandan akıl'ın konumunu sorunşallastırarak bir
yandan da söz-merkezcilik'in yapısını deşifre ederek, mevcudiyet metafiziğinin
ardındaki temel dayanak olan Logos'un sökümünü gerçekleştirir.
Bunun sonucunda özne'nin metafizik mevcudiyet fikrinin merkezindeki konumu
sona erdilir. Söz ve akıl sahibi özne artık metafizik mevcudiyetin merkezi dayanak
noktası degildir.
































ORCID Profilim
Hiç yorum yok