Header Ads

Flaş Haber

Zakir Kaya: Dünya Düşün Tarihine Damgasını Vurmuş 30 Etkili Filozof

Zakir Kaya: Dünya Düşün Tarihine Damgasını Vurmuş 

30 Etkili Filozof30.

 Konfüçyüs (M.Ö 551-479)

Konfüçyüs (M.Ö 551-479)
Büyük Çin bilgesi, filozof, siyasal yönetici ve Çin tarihinde resmi din olarak kabul edilen
 öğretilerin kuramcısı Konfüçyüs'ün felsefesi, ahlak ile siyaset felsefesinin ağırlıkta
 olduğu bir felsefeydi. Bu felsefe, hep devinimli olmalarına karşın gök ile yerin birbirini 
dengeleyen güçler ve ortak varoluşlarının uyumlu olduğu inanışına dayanıyordu.
 Konfüçyüs'e göre insan bu koşullara tabidir, evreni örnek alıp ona benzemeye 
çalışması gerekir.
Konfüçyüs, en iyi insanın bilge insan olduğu kanısındadır, ama kendisini bir bilge kabul 
etmez; pek az insanın bilge olmayı başardığını düşünür. Seçmeler'de "bir bilgeye rast
 gelmekten umudu kestiği"ni söyler. Efendi kusursuzlukta bilgeden sonra gelir, 
günlük yaşamda etkisi en çok duyulan da aslında efendidir. Konuşmalar'da örnek olma 
özelliği ayrıntılarıyla anlatılan efendi, "ahlaksal olanın tarafını" tutandır. 
Efendi, başkalarının mutluluğu için gösterdiği içten ilgide açığa çıkan ahlaksal
 yetkinliğinden ötürü, buyruk verebilir, itaat görebilir.

29. Sokrates (M.Ö 469-399)

Sokrates (M.Ö 469-399)
Sokrates Yunan Felsefesi'nin kurucularındandır. Sokrates’in, bilgelikleriyle ünlenenlere
 yöneltip onları bunalttığı sorularıyla felsefe dünyasında kendine yer edinmişti. 
Bu tür yaklaşımlar "çürütme" (elenchos) denen belli bir kalıp içerisinde sergilenirler.
 Bu yöntem felsefe tarihinin ilk yöntemi olması bakımından son derece önemlidir.
 Eski Yunanca’da "sınamadan geçirmek" ya da "çürütme" anlamına gelen elenchos 
yöntemi, doğruluğundan şüphe duyulmayan bir sava karşı yöneltilen çeşitli sorularla, 
yapılan açıklamalarla, savın kapsamının olabildiğince genişletilmesiyle, en sonunda 
savın kendi içine taşıdığı çelişki ve tutarsızlıkların kanıtlanmasıyla doğruluk savlarının
 çürütülmesinin amaçlandığı düşünsel diyalektik bir süreçten oluşmaktadır.

28. Platon (M.Ö 428-348)

Platon (M.Ö 428-348)
Antik klasik Yunan filozofu, matematikçi ve batı dünyasındaki ilk yüksek öğretim kurumu
 olan Atina Akademisinin kurucusu Eflatun, akıl hocası Sokrates ve öğrencisi 
Aristoteles ile birlikte bilim ve Batı felsefesinin temellerini attı.
 Platon'un kurduğu akademi aynı zamandan günümüzdeki modern üniversite
 oluşumunun başlangıcı olarak da kabul edilir.
Platon'un felsefesini, beş önemli kuram içerisinde toplamak mümkündür.
 Bunlar bilgi, idealar, ruhun ölümsüzlüğü, evrendoğum ve devlet ile ilgili kuramlarıdır.
 Platon, bütün yaşamı boyunca hocası Sokrates'den edindiği ilham ile gerçek bir ahlakçı
 olarak kalmış, tüm bu kuramları, etik ağırlıklı görüşlerle irdeleyerek geliştirmiştir.
 Ona göre felsefenin ana ereği, insanın mutluluğu ve yetkin yaşamının sağlanmasıdır. 
Yetkin bir yaşam, ancak erdemli bir hayat sürmekle elde edilebilir.

27. Aristoteles (M.Ö 384–322)

Aristoteles (M.Ö 384–322)
Aristo fizik, gökbilim, felsefe, zooloji, mantık, siyaset ve biyoloji gibi konularda pek 
çok eser vermiştir.Özellikle edebi eleştiri alanında ilk teorisyen sayılır. 
Aristo'nun tiyatro ve şiir hakkında yaptığı yorumlar ve belirlediği kurallar 1700'lü 
yılların sonlarına kadar batı dünyasında etkili olmuştur.
Aristoteles'in düşüncesinin evrimi hakkında süregelen tartışma ne boyutta olursa olsun,
 Platoncu bir okulda yetiştiği için ilk önce bu felsefeyle kopuşunun nedenlerini belirgin
 biçimde ortaya koyma kaygısı taşıdığını düşünmemiz için geçer sebepler var.
 Homeros hakkında Platon'un bir sözünü Aristoteles'le beraber Nikomakhos'ta Etik'te 
yazdığı gibi yad edecek olursak, hem dostluk, ve hem hakikat onun için kıymetli olsa
 dahi, ikinciyi birinciye yeğlemek durumdadır.

26. İbn-i Sina (980-1037)

İbn-i Sina (980-1037)
Tıp adamı, yazar, filozof ve bilim insanı olan İbn-i Sina'ya göre metafiziğin temel konusu,
 "vücudu mutlak" olan Allah ile yüce varlıklardır. Vücut üçe ayrılır: 
Olası varlık ya da ortaya çıkan ve sonra yok olan varlık; Olası ve zorunlu varlık;
 özü gereği gerekli olan varlık (Tanrı). İbn-i Sina Tanrı'yı " 'varlığı zorunlu olan' 
olarak belirtir ve bu fikir ona hastır. Akıl konusundaki görüşleri 
Aristotales'ten farklı olan İbn-i Sina'ya göre, akıl 5 çeşittir. Akıl konusunda 
Eflatun'un idealizmi ile Aristoteles'in deneyciliğini uzlaştırmaya, birleştirici bir akıl 
görüşü ortaya koymaya çalışmıştır.
Kendisinden sonraki Doğu ve Batı filozoflarının çoğunu etkileyen İbn-i Sina,
 müzikle de ilgilenmiştir. 250'yi aşkın yapıtının başlıcası olan Şifa ve Kanun,
 felsefenin temel yapıtı sayılarak, uzun yıllar boyunca pek çok üniversitede 
okutulmuştur.

25. Thomas Aquinas (1225-1274)

Thomas Aquinas (1225-1274)
Thomas Aquinas bilgi, metafizik, siyaset, ruhun ölümsüzlüğü hakkında fikirleri ile 
skolastik düşüncenin önemli ismi ünlü Hıristiyan filozofdur fakat aynı zaman fikirleriyle
 Orta Çağ skolastik düşüncesinden Rönesans düşüncesine geçişte önemli bir yere de
 sahiptir.
Onun yaşadığı dönemde hukuk ve adalet konularındai Hıristiyan geleneğinin ve kadim
 Kilise insanlarının belirlediği kurallar bulunmaktaydı. Aynı şekilde, Cicero ve Aristo gibi
 bilgelikleri Orta Çağ insanının saygısına mazhar olmuş Hıristiyanlık öncesi filozofların
 da etkileri düşün dünyasını şekillendiriyordu. Fakat Aquinas birden fazla doğru 
olamayacağını düşünüyordu ve bu nedenle Roma hukuku, Kutsal Metinler ve antik
 çağın sevilen kâfirlerinin görüşlerini bağdaştırarak batı felsefesinin çok önemli yapı
 taşlarından biri oldu.

24. Francis Bacon (1561-1626)

Francis Bacon (1561-1626)
Bacon İngiliz filozof, bilim adamı, devlet adamı ve yazar. Bacon'ın felsefesinin 
merkezinde bilim vardır. Bilimin insanları aydınlatma ve geliştirme işlevini öne çıkarır.
 O'na göre bilim, doğanın özüne yönelmelidir. Bacon doğayı deneyle kavramaya 
çalışmıştır. Pragmatizm ile sonuçlanan deney temeline dayanan İngiliz felsefesinin ilk
 tohumlarını atmıştır. Bacon'a göre bilimin başlıca yönetemi tümevarımdır.
 Bacon yapıtlarıyla bilimin ve felsefenin, gelişimini göstermiş, doğa ve akıl arasında 
bir bağ kurulabileceği fikrini yerleştirmiştir. Aynı zamanda, ötanazi kavramını 
günümüzdeki anlamına yakın içerikte ilk kez Francis Bacon kullanmıştır. 
Hekimin görevinin, acısına son vererek hastayı tedavi edip iyileştirmekle sınırlı 
olmadığını, bunun başarılamadığı durumlarda ona rahat ve kolay bir ölüm sağlamayı da
 içerdiğini savunmuştur.

23. René Descartes (1596-1650)

René Descartes (1596-1650)
Yaşamının çoğunu Hollanda’da geçirmiş Fransız bir filozof olan 
Descartes matematikçi ve yazardır. Modern Filozofinin Babası unvanını almıştır ve 
kendisini takip eden Batı felsefesi çoğunlukla onun günümüzde hala çalışılan yazılarına
 cevap niteliğindedir. Özellikle “İlk Felsefe Üzerine Düşünceler” hala çoğu üniversitenin 
felsefe bölümünde standart bir kaynak olarak kabul edilir.
 Descartes’ın matematiğe katkısı da aynı derecede belirgindir; uzaydaki bir noktayı 
bir numaralar seti olarak işaretleyebilmeyi ve cebirsel denklemleri iki boyutlu koordinat
 sisteminde geometrik şekiller olarak göstermeyi (ve tam tersini) sağlayan 
Kartezyen koordinat sistemi, ismini Descartes’tan alır.
Descartes genellikle doğa bilimlerini geliştirmek için aklın kullanılması gerektiğini
 vurgulayan ilk düşünce insanı olarak tanınır. Onun için felsefe bilgiyi somutlaştıran bir
 düşünce sistemiydi. Descartes duyuların limitlerini göstermek için mum argümanını 
kullanır. Bir mumu ele alır, duyular mumun kesin karakteristiği ile ilgili bilgi sağlar; şekli,
 dokusu, boyutu, rengi ve kokusu gibi. Mumu ateşe doğru tuttuğunda, bu karakter
 özellikleri tamamı ile değişir. Fakat, görüldüğü üzere, hala aynı şeydir: duyuları onu 
farklı bir şekilde bilgilendirse de, o hala aynı mumdur. Dolayısıyla mumun doğasını
 uygun bir şekilde kavraması için, duyularını bir kenara bırakmalı ve aklını
 kullanmalıdır.

22. Spinoza (1632-1677)

Spinoza (1632-1677)
Zamanında anlaşılmayan pek çok filozof gibi Spinoza da yanlış anlaşılmanın ve doğru
 anlaşılmamanın muhatabı olmuş, tuhaf bir çelişkiyle hem en büyük din karşıtı sayılmış,
 hem de eserinin temel kaynağının Tanrı sevgisi olduğu söylenmiştir. Bunlarla birlikte 
Spinoza'nın tam bir bilge yaşamı yaşadığı belirtilebilir. En büyük eseri Ethica adlı kitaptır
.
Onun zor anlaşılan ya da tamamen zıt yönlerde anlaşılan felsefesinin oluşumunda bir 
yanda Yahudi mistiklerini, İslam düşünürlerini, skolastikleri, 17. yüzyılda çok önemli 
gelişmeler kaydeden doğabilimlerini, Giordano Bruno ve özellikle onun panteizmini ve
 bütün bunların ötesinde Descartes'ı ve Kartezyen felsefeyi buluruz.
 Bir anlamda bunlara bağlı olarak onun felsefi sorununun töz sorunu olduğunu,
 bu eksende varlık problemine yöneldiğini söyleyebiliriz.

21. John Locke (1632-1704)

John Locke (1632-1704)
John Locke İngiliz klasik liberal filozofdur ve 17. yüzyılın en önemli düşünürlerinden 
biridir. Düşünce özgürlüğünü, insan eylemlerini akla göre düzenlemek anlayışını en 
geniş ölçüde yayan ilk düşünür olduğu için Avrupa'daki aydınlanma ve
 Akıl Çağı'nın gerçek kurucusu olarak kabul edilir. John Locke'a göre insan zihni 
doğuştan boş bir levhadır (tabula rasa). Daha sonra bu zihin deneyimle 
(tecrübe) birlikte dolar.
Yargılama ve cezalandırma hakkını kendi iradesiyle yargıçlara yani yargı erkine bırakan
 toplum üyeleri, uygulanacak olan yasaların hazırlanması ve yürürlüğe konması
 görevini de bir başka güce; parlamentoya vermişti. Ancak Locke'a bu yeterli değiildir;
 bir de yürütme erkine ihtiyaç vardır; yasamanın koyduğu pozitif yasaları uygulayacak, 
ayrıca anlaşmaları yapacak, savaşa, barışa karar verecektir. 
Bu anlamda John Locke, günümüz demokrasi anlayışının ilk temellerini atmıştır.

20. David Hume (1711-1776)

David Hume (1711-1776)
ebooks.adelaide.edu.au
David Hume İskoç filozof, ekonomist ve tarihçidir. İnsan zihninde olup bitenleri deneysel
 yöntemi uygulayarak, yeni bir insan bilimi kurmayı öneren Hume tüm iyi niyetine ve
 yüksek amaçlarına rağmen, İngiliz empirizminin temel tezlerini koruduğu için 
son çözümlemede kuşkuculuğa düşmekten kurtulamamıştır. Bizim yalnızca, kendi 
zihnimizde doğrudan ve aracısız olarak tecrübe ettiğimiz ideleri, duyum ve izlenimleri
 bilebileceğimizi, bilgide kendi zihnimizin ötesine geçemediğimizi ve bundan dolayı 
herhangi bir şeyin insan zihninden bağımsız olarak varolduğunu söyleyemeyeceğimizi 
belirten Hume, insan zihnini bilgi bakımından analiz ettiği zaman, 
insan zihninin tüm içeriklerinin bize duyular ve deney tarafından sağlanan 
malzemeye indirgenebileceğini görmüştür, bu malzeme ise algılardan başka hiçbir
 şey değildir. Kısacası, David Hume düşüncenin insanlıktaki en önemli şey olduğunu
 söyleyen bir insandır.

19. Jean-Jacques Rousseau (1712-1778)

Jean-Jacques Rousseau (1712-1778)
Rousseau Cenevreli filozof ve yazardır. Siyasi fikirleri Fransız Devrimi'ni oldukça
 etkilemiştir. Düşünceleri özellikle, Devrim'den sonra kurulan yeni devletin
 kalkınmasında, toplumun sosyal yapısında ve eğitim sisteminde etkili olmuştur.
Rousseau, doğru bir siyasal toplumun temellerini ortaya koyabilmek için olguların 
bir yana bırakılması gerektiğini belirtir. Çünkü ona göre salt olgulardan hareket 
edildiğinde, çıkarlar, yararlar ön plana yerleştirilmekte ve böylece adalet,
 hukuk ayaklar altına alınmaktadır. Rousseau, güçlünün haklı kabul edildiği,
 siyasal toplumun kökenine olguları yerleştiren, olgusal verileri ve
 kuramları eleştirmektedir. Yurttaşı, ortak benliği, halkı, devleti yaratan bir 
“toplum sözleşmesi”ni ve bu sözleşmeye toplumdaki her bireyin dahil olması 
gerektiğini savunur. Halk olmanın temelinde egemenliğin var olması gerektiğini 
düşünür. Yasaların olmadığı bir yerde devletten söz edilemeyeceğini savunmuştur.
 Yasaların, halkın tümü için geçerli olması gerektiğini düşünmektedir.

18. Immanuel Kant (1724-1804)

Immanuel Kant (1724-1804)
Immanuel Kant Alman filozofdur. Alman felsefesinin kurucu isimlerinden biri olmuş ve
 felsefe tarihinin kendisinden sonraki dönemini belirleyici olarak etkilemiştir. 
Idealist düşüncenin temellerini atarak batı düşünce tarihinde bir yapı taşıdır ve 
günümüz felsefesinin temellerini oluşturur.
Modern felsefenin gelişim seyrine uygun olarak bilgi kuramını ön plana çıkartmıştır. 
Kant'ın gözünde bilim, liderleri kesin olan ve yöntemleri, ancak 
Hume'unki gibi felsefi bir kuşkuculuk benimsendiği zaman sorgulanabilen evrensel
 bir disiplindir. Bilim yansızdır ve nesneldir. O, felsefedeki ilk ve temel misyonunun
 bilimi temellendirmek, daha sonra da ahlakın ve dinin rasyonelliğini savunmak
 olduğuna inanmıştır. Bu amacı gerçekleştirmek için, hem 
Descartes'ın rasyonalizminden ve hem de Hume'un empirizminden önemli gördüğü
 öğeleri alarak, epistemolojik idealizm diye bilinen kendi bilgi kuramını geliştirmiş, 
yükselen bilimin felsefi temellerini gösterdikten sonra, özgürlük ve ödevdüşüncesine 
dayanarak Hristiyan ahlakını savunma çabası vermiştir. 
O, fenomenal gerçeklikle, yani bizim duyular aracılığıyla tecrübe ettiğimiz dünya ile
 numenal gerçeklik, yani duyusal olmayan ve hakkında bilgi sahibi olunamayacak 
dünya arasında bir ayrım yapmıştır.

17. Hegel (1770-1831)

Hegel (1770-1831)
Hegel felsefe tarihinin en etkili düşünürlerinden biri olan Alman filozofdur.
Etkisi, hem onu takdir edenler hem de acımasızca eleştirenler gibi çok farklı 
konumlardaki insanlar üzerinde çok geniş bir yelpazede etkili olmuştur.
 Felsefenin sürekli tartışılan sorunlarının fasit dairesinin dışına çıkmak için,
 muhtemelen felsefede ilk kez, tarih ve yapının önemli olduğunu ileri sürdü. 
Efendi-köle diyalektiğinin kavramsallaştırması 
öz farkındalık oluşması için ötekinin öneminin altını çizdi.
Hegel, Kant'ın felsefesine inanmakla beraber onun fikirlerini yetersiz buluyordu.
 Kant'ın aksine insanların her şeyi öğrenebileceklerine inanmıştı. 
Hegel'e göre dünya demek mantık demekti. İnsanlar mantığın sınırlarını çözdükleri 
anda beşerin sınırlarını da çözmüş olacaklardı. Hegel'e göre, biricik, canlı felsefe, 
çelişmelerin -daha doğrusu karşıtların- felsefesidir; çiçek, meyvenin ortaya çıkmasına
 yol açar, ama meyvenin ortaya çıkması için de, çiçeğin ortadan kalkması gereklidir.
 Demek ki üremenin gerçeği, hem çiçek hem meyve olmaktır. 
Ölüm hem ortadan kaldırmadır, hem yeniden doğuşu sağlayan koşuldur.

16. John Stuart Mill (1806-1873)

John Stuart Mill (1806-1873)
John Stuart Mill İngiliz filozof, politik ekonomist, parlamento üyesi ve devlet memuru.
Mantık alanında, yalnızca tümdengelimsel mantıkla ilgili çalışmalar yapmayıp,
 tümevarımsal mantığı da formüle ederek geliştirmiş olan 
Mill, mantıksal ilkeleri sosyal alana, siyaset ve ahlak alanına uygulamasıyla ün 
kazanmıştır. Psikoloji alanında, çağrışımcılığın babası olarak kabul edilen filozof, 
psikolojiyi "zihin kimyası" olarak tanımlamıştır. O, çağrışımcı psikolojisini bilgi konusuna
 da taşımış ve bu alanda psikolojik bir idealizm geliştirmiştir. Mill, bununla birlikte, 
psikolojik idealizminde, maddesizciliği seçen Berkeley'den ayrılmış ve dış gerçekliğin
 varoluşunu kabul ederek, söz konusu nesnel gerçekliği "duyumları mümkün kılan,
 kalıcı dayanak" olarak tanımlamıştır. Ahlak alanında yararcılığı savunan 
Mill, hazzı ya da mutluluğu insan eylemlerinin en büyük amacı ve mutlak ölçüsü
 yapmış ve yararcılığında, genelin iyiliğini ve refahını temele almıştır.

15. Soren Kierkegaard (1813-1855)

Soren Kierkegaard (1813-1855)
Kierkegaard Danimarkalı filozof ve teologdur. Kierkegaard, varoluşçuluğun öncüsü
 sayılır. Varoluşçu felsefe bir bakıma her varoluşçu filozofta kendine özgü bir nitelik 
kazanarak ayrıca tanımlanır, ancak bilinen genel nitelikleri ve felsefi özgürlüğü 
açısından varoluşçuluğun kurucu isimlerinin başında Kierkegaard sayılmaktadır. 
Kierkegaard'ın belli bir felsefî sistematik geliştirmediği doğru olmakla birlikte, 
kullandığı kavramlar ve felsefe yapma tarzı sonradan varoluşçu felsefelerde 
görülen nitelikleri barındırır. Kierkegaard'ın itiraz ettiği ve sürekli eleştirdiği filozof 
Hegel'dir. Hegel'in rasyonalist ve sistematik felsefesi Kierkegaard için kabul 
edilemezdir. Varoluşçu felsefelerde görülen kavramların çoğunluğu öncül olarak 
Kierkegaard'da görülür: saçma, bunaltı, korku ve kaygı. 
Kierkegaard'ın felsefî sorunsalı bir bakıma mevcut Hıristiyanlık içinde
 ve hatta karşısında nasıl iyi bir Hıristiyan olunacağı noktasına da bağlıdır. 
Kierkegaard, felsefe tarihinin soyut mantıksal kurgularla geliştiğini ve bu nedenle
 bireyi, bireyin gerçek yaşamını gözden kaçırdığını düşünür. Ona göre varoluş,
 somut ve öznel insanın yaşamıdır. Bu nedenle felsefe somut düşünmeye, 
yani varoluşa yönelmelidir.

14. Mikhail Bakunin (1814-1876)

Mikhail Bakunin (1814-1876)
Mikhail Bakunin tanınmış bir Rus devrimci ve kolektivist anarşizm kuramcısıdır. 
Anarşist düşünürlerin ilk kuşağının temsilcilerindendir ve 
Anarşizmin babası olarak bilinir.
Bakunin hangi isim ya da biçim altında olursa olsun, Tanrı da dahil olmak üzere tüm dış
 otorite sistemlerini reddediyordu. Ona göre doğa kanunlarının farkına her insan kendisi
 varır. Bakunin'in akıl yürütmesi, düşünme kanunları kendi doğasının kanunları olduğu
 için, bireyin bunlara uymaktan başka çaresinin olmadığı ve bu nedenle politik yapıların,
 yönetimlerin ve yasaların derhâl yok olacağı düşüncesine varır. 
Bakunin'in devrimci programını gerçekleştirme yöntemleri de onun prensiplerinden 
daha az anlamlı değildir. Bakunin’in tanımladığı gibi, bir devrimci özel bir ilgi veya 
duyguya izin vermeyen, din, vatanseverlik yâhut ahlâk konusunda, onu kelimenin her 
anlamıyla varolan toplumu altüst etme görevinden saptıracak hiçbir şüphe taşımayan, 
sâdık bir insan olmalıdır.

13. Henry David Thoreau (1817-1862)

Henry David Thoreau (1817-1862)
Henry David Thoreau ABD'li yazar, filozof, şair, tarihçi, kölelik karşıtı, vergi direnişçisi,
 kalkınma eleştirmeni ve natüralist.
1854'de yayınladığı başyapıtı Walden, Amerika'nın en önemli entelektüel akımlarından
 biri olan Transendentalizm için bir örnek eserdir. Eserde yer alan çevre konusundaki 
düşünceler, modern çevrecilik ve çevre koruma düşüncelerini şekillendiren fikirlerdir. 
Amerikan düşünce tarihi, transendentalizm ve naturalizmde bıraktığı izler ne kadar 
önemliyse, "Sivil İtaatsizlik" isimli makalesi de siyasi tarihe bıraktığı iz de o kadar 
önemlidir. 
Meksika savaşı yüzünden, ki ona göre bu savaş sadece köleliği geliştirmek içindi, 
ödemeyi reddettiği vergi sonucu hapiste geçirdiği bir gece, onun "Sivil İtaatsizlik" 
isimli makalesini yazmasına neden olmuştur.
 Daha sonraları Gandhi'nin en büyük ilham kaynağı olacak bu makale
 Thoreau'nun belki de en ünlü eseridir. Gandhi'nin dışında Tolstoy ve Martin Luther
 King gibi önemli isimler de Thoreau'nun düşüncelerinden ve eserlerinden ilham 
almışlardır.

12. Karl Marx (1818-1883)

Karl Marx (1818-1883)
Karl Marx 19. yüzyılda yaşamış Alman filozof, politik ekonomist ve devrimcidir. 
Marx'ın ekonomi alanındaki çalışmaları, günümüzde emeği, emek-sermaye ilişkisini ve 
bunları takip eden ekonomi düşüncesini kavramanın büyük bir kısmı için temel 
oluşturdu. Sosyoloji ve sosyal bilimleri başlatan isim olarak da bilinir. 
En bilinenleri Komünist Manifesto ve Kapital olmak üzere hayatı boyunca sayısız 
kitap yayımladı.
Marx'ın toplum, ekonomi ve siyaset hakkındaki teorileri -bir bütün olarak Marksizm-
 insan toplumlarının sınıf savaşımı-üretimi kontrol eden yönetici sınıf ile üretim için 
gereken emeği sağlayan mülksüz bir emekçi sınıf arasındaki çatışma- ile ilerlediğini 
iddia etmektedir. Marx, devletlerin yönetici sınıf tarafından idare edildiğini ve devletin
 ortak kamu çıkarı adına hareket eder gibi yapıp yönetici sınıfın çıkarları doğrultusunda
 yönetildiğini düşünmekte ve daha önceki sosyoekonomik sistemler gibi kapitalizmin de
 kendi yıkımına ve yeni bir sistem olan sosyalizmin onun yerini almasına neden olacak
 iç gerilimler ürettiğini öngörmektedir. Kapitalizmin içinde burjuvazi ve proletarya 
arasındaki sınıf çelişkilerinin çalışan sınıfın siyasi zaferi ve bunun sonucu kurulacak 
sınıfsız bir toplum;komünizm:özgür üreticiler birliği tarafından yönetilen bir toplumun
 ortaya çıkacağını iddia etmektedir.

11. Friedrich Nietzsche (1844-1900)

Friedrich Nietzsche (1844-1900)
Nietzsche Alman filolog, filozof, kültür eleştirmeni, şair ve bestecidir. Din, ahlak, 
modern kültür, felsefe ve bilim üzerinde metafor ironi ve aforizma dolu bir üslupla
 eleştirel yazılar yazmıştır. Nietzsche'nin kilit fikirlerini Apollon-Dionysos ikiliği, 
perspektivizm, güç istenci, Tanrı'nın ölümü, Üstinsan ve bengi dönüş oluşturur.
 Felsefesinin merkezini oluşturan şey, kişinin coşkun enerjisini sömüren her türlü
 öğretinin, toplumsal olarak ne kadar geçerli olursa olsun sorgulanarak 
"hayatın evetlenmesi"dir. Hakikatin değeri ve nesnelliği üzerine yürüttüğü kökten 
sorgulaması, geniş çaplı yorumların odağını oluşturur ve etkisi özellikle kıta felsefesi 
geleneğindee varoluşçuluk, postmodernizm ve post-yapısalcılık da dahil olmak üzere 
devam etmektedir.

10. Edmund Husserl (1859-1938)

Edmund Husserl (1859-1938)
Husserl'de her zaman felsefeye yeni bir yön çizme eğilimi olduğu belirtilebilir, çünkü
 onun düşüncesine göre felsefe her tür sonradan inşa edilmiş kurgusal bağıntıdan 
ayrı olarak kendini özsel olarak temellendirmelidir. Husserl Hegelcilik'in etkisini 
yitirdiği ve Yeni-Kantçılık'ın akademilerde etkili bir güç haline geldiği bir dönemde
 felsefeye yeni bir yön verme çabasında oldu. Felsefe içerisinde tüm metafizik
 spekülasyonlardan ve bilimci ön yargılardan sıyrılmayı arzu eden yepyeni bir başlangıç
 yapmaya ve bu hayli emek isteyen başlangıca uygun, pekin bir felsefe sistematiği
 oluşturmaya yöneldi ve fenomenoloji olarak bilinen felsefe hareketinin temellerini attı.

9. Bertrand Russell (1872-1970)

Bertrand Russell (1872-1970)
Russell, 1900'lerin başında İngilizler'in idealizme karşı başlattığı isyana öncülük etmiştir. 
Ludwig Wittgenstein ile birlikte analitlik felsefenin kurucusu kabul edilir. 
Felsefi denemesi ''İfade Üzerine" adlı eseri felsefinin paradigması olarak kabul görür.
 Aynı zamanda geniş bir çevrece 20. Yüzyılın önde gelen mantıkçılarından biri olarak
 bilinir. Çalışmaları mantık, matematik, dilbilim, bilgisayar teknolojisi ve
 filozofiyi, özelliklede dil felsefesi, epistemoloji ve metafiziği önemli ölçüde etkilemiştir.
Serbest ticareti ve emperyalizm karşıtlığını desteklemiştir ve barışsever tutumundan 
dolayı Birinci Dünya Savaşı sırasında hapishanede yatmıştır. Daha sonra 
Adolf Hitler’e karşı kampanyalar düzenlemiş, Stalinci totalitarizmi eleştirmiş, 
Vietnam Savaşı’ındaki tutumu nedeniyle Amerikan hükümetini suçlamıştır.
 Aynı zamanda nükleer silahsızlanmanın dobra savunucularındandır. 
Son eylemlerinden bir tanesi İsrail’in Orta Doğu’daki ülkelere karşı izlediği tutumu
 eleştirdiği bir bildiri yayınlamasıdır.

8. Ludwig Wittgenstein (1889-1951)

Ludwig Wittgenstein (1889-1951)
Wittgenstein Avusturya doğumlu filozof ve matematikçidir. Mantık ve dil felsefesi
 konularında yaptığı çalışmalarla modern felsefeye önemli katkılarda bulunmuştur.
 20. yüzyılın en önemli filozoflarından sayılır.
Wittgenstein geç dönem eserlerindeki kısa diyalog bölümlerinin üslup açısından 
harika olduğunun farkına vardı. Wittgenstein’ın giriş cümleleri geleneksel tarzının
 dışındaydı. Wittgenstein, geç dönem eserlerini oluştururken, özellikle felsefe tarihi 
açısından herhangi bir öncü edinmemişti. Felsefede düşünmeye yeni bir tarz getirdi. 
Felsefedeki bu yeni düşünme tarzı, tıpkı yabancı bir dili yeni öğreniyormuş gibi 
öğrenilmeliydi. Wittgenstein’ın bu yeni düşünme tarzının arkasından, sadece çok az 
filozof gitti. Felsefe yaparak, akıl bozukluğunu büyük bir felsefi problem olarak ele aldı.
 İnsanların uygun olmayan bir dil kullanımına saplanıp kaldıklarını düşündü ve bu 
yüzden fikirlerini kuralların dışında bırakmayı tercih etti.

7. Martin Heidegger (1889-1976)

Martin Heidegger (1889-1976)
Heidegger varoluşçu felsefenin önde gelen isimlerinden biri olarak bilinen
 Alman filozof. Heidegger felsefe-dışı sayılan pek çok kavramı felsefeye taşıdı ve 
varoluşçu felsefecilerde görülen tarzda analizlere yöneldi ve bunları derinleştirdi. 
Kaygı, sıkıntı, merak, ölüm, korku gibi terimleri felsefe düzlemine taşıdı.
 Fenomenolojiyi varlık sorunu bağlamında yeniden yorumladı ve kullandı. 
Heidegger'in Husserl etkisi ile kendine özgü bir varoluşçu felsefe oluşturduğunu 
söylemek mümkündür. Diğer taraftan Heidegger, kendi felsefesinin 
Sartre tarafından yanlış anlaşıldığını ve varoluşçuluğun düşüncesini
 açıklamak için doğru bir terim olmadığını belirtmiştir.

6. Jean-Paul Sartre (1905-1980)

Jean-Paul Sartre (1905-1980)
Sartre ünlü Fransız yazar ve düşünür. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra her yönüyle 
kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunlarla beraber  
varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a damgasını
 vuran düşünürlerden biri olmuştur.
Sartre'ın, varoluşçuluğunda ilk olarak görülen, insanın önceden-tanımlanmamış bir
 varlık olarak ele alınmasıdır. İnsan kendi yaşamını ya da tanımını kendi kararlarıyla 
verecektir. İnsanın içinde bulunduğu koşullar içinde yaptığı tercihleri onun kim olacağını
 ve ne olacagını belirler. Bu, "varoluş özden önce gelir" sözünün anlamıdır. 
İnsan önceden-zaten-belirlenmiş bir öze sahip değildir, daha çok o özünü kendi
 eyleyişleriyle gerçekleştirecek, yani varoluşunu şekillendirerek özünü ortaya koyacaktır.
 Kahraman ya da alçak olmak, insanın kendi yaptıklarıyla ilgili bir sonuçtur. 
Bu anlamda varoluşçu felsefede insanın etik bir varlık olarak sekillendirildiği, 
ama bununda siyasalı yadsımayan bir etik oldugu görülür. İnsan belirli bir bütünlügün 
içine doğmuştur, burada belirli bağımlılıkları vardır ve bu bağımlılıklar içinde bazı 
kararlar vermek zorundadır yaşamı boyunca. İşte bu kararlar insanın
 varoluşunun gerçekleştirilmesidir. Sartre varoluşçuluğu genelde sanıldığının 
aksine ve varoluşçu edebi metinlerde görülen karamsarlığa rağmen 
iyimser bir felsefe olarak değerlendirir. Özgürlük ve bağımlılık arasında tuhaf bir ilişki
 kurulur bu felsefede, öyleki, insan kendi özgürlüğüne de mahküm edilmiştir, denilir. 
Kendi kararlarıyla ve tercihleriyle özgürlügünü gerçekleştirmek zorundadır.

5. Albert Camus (1913-1960)

Albert Camus (1913-1960)
Camus Fransız bir yazar ve filozoftur. Varoluşçuluk ile ilgilenmiştir ve 
absürdizm akımının öncülerinden biri olarak tanınır; fakat 
Camus kendini herhangi bir akımın filozofu olarak görmediğinden, kendini bir 
"varoluşçu" ya da "absürdist" olarak tanımlamaz.
Hayatın bir anlam aramaya çalışmayacak kadar kısa olduğunu, nihayetinde bir anlamı
 olmadığı, anlamı olsa bile olmasının hiçbir şey değiştirmeyeceğidir. Bu yüzden insanın 
yapabileceği en iyi şey hayatını yaşamak olacaktır. Camus hayatın anlamsız olduğunu 
söylemiştir, fakat anlamsız bir şeyi anlamlı yaşamanın da bir sakıncası yoktur. 
Bu yüzden Camus'un felsefesi pesimist veya aşırı melankolik değildir.

4. Roland Barthes (1915-1980)

Roland Barthes (1915-1980)
Roland Barthes Fransız felsefeci, göstergebilimci, edebiyat eleştirmeni, edebiyat ve 
toplum teorisyeni. Barthes’ın düşünce evrimini sınıflandırmak kolay değildir. 
Çünkü onun yapısalcılıktan postyapısalcılıkğa uzanan düşünsel serüveni oldukça 
değişkendir. Onu hem post-modern felsefenin yaratıcıları arasında, hem de bizzat 
postmodern düşüncenin en özgün kuramsal uygulayıcılarından biri olarak anmak
 gerekir.
Barthes, dilbilim'in tezlerini göstergebilimine taşımaya çalışır. 
Çünkü belli bir noktadan sonra onun için her şey gösterge dizgeleri olarak okunabilecek
 bir görünüm alır. Günlük hayattaki rastgele öğelerden yüksek sanat yapıtlarına her şey
 bir gösterge olarak analiz edilebilir ve edilmelidir. Onun göstergebilim anlayışı
 bu noktada gösterge dizgelerini anlamak, işleyiş yapılarını çözmek ve dolayısıyla
 anlam dünyasının yapısını açıklamak çabasından ileri gelir.

3. Jean-François Lyotard (1924-1998)

Jean-François Lyotard (1924-1998)
Lyotard filozof, edebiyat teorisyeni, postmodernizmin ve postmodern felsefenin 
öncülerinden olan çağdaş Fransız düşünürüdür. Modernizmin-sonrası ya da ötesi 
olarak algılanan süreci Lyotard Postmodern Durum olarak tanımladı ve aynı adlı 
kitabında moderniteyi ve modern düşünceyi bu bağlamda sorunsallaştırdı. 
Postmodern felsefe içinde ve postmodernizm üzerine yapılan tartışmalarda en çok 
gönderme yapılan isimlerden birisi oldu. Postmodernizmin en önemli teorisyenlerinden
 biri olan Lyotard, temel fikirlerini Postmodern Durum isimli eserinde dile getirir.
Lyotard, postmodernliği endüstri sonrası toplumun içinde bulunduğumuz şu anki
 evresine karşılık gelen bir durum ya da koşul olarak tanımlamıştır. Modernliği, 
bilim ve devleti meşrulaştırmak amacıyla kullanılan üstanlatıların oynadığı rol ile 
açıklayan Lyotard, bu üstanlatılardan ilerlemenin kesinliğini ve vazgeçilmezliğini 
vurgulayan iki tanesinin, modern bilimle Fransız Devriminin sonucu olan siyaset 
anlayışının özgürleştirici anlatısıyla,Hegelcilik ve Marksizmin spekülatif tarih 
felsefelerinin Batı kültürünü anlamak açısından büyük önem taşıdığını savunur.

2. Michel Foucault (1926-1984)

Michel Foucault (1926-1984)
Foucault Fransız düşünür, sosyal teorist, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog 
ve sosyolog. Michel Foucault, daha çok toplumdaki daimi doğruları inceleyen bir
 düşünürdü. Nietzsche ve Heidegger’in düşüncelerinden oldukça etkilenen 
Foucault, çalışmalarında çoğunlukla Karl Marx veSigmund Freud’un fikirleriyle
 mücadele etti. Hapishaneler, polis, sigorta, delilik, eşcinsellik ve sosyal haklar
 konularında çalıştı. Bütün çalışmalarını modernitenin bireyler üstündeki etkisi ve
 getirdiği yeni iktidar ilişkileri üstüne kurdu. Öte yandan 
Gerard Raul'a verdiği röportajda post-modernist yahut post-yapısalcı olarak tasnif 
edilmeyi reddettiğini söylemiştir.
Foucault' un felsefik yönünün anlaşılması, bir sosyal bilimler öğrencisi için aşılması
 ayrıcalık getirecek bir eşiktir.Foucault toplumdaki daimi doğruların oluşum sürecini
 modernist bir bakış açısı olarak görür ve kökten reddeder.
 Postmodernite kendini genel geçer doğruların aksine hareket eden bireylerde ve
 düşünüşlerde bulur. Bu nedenledir ki Foucault deliler üzerinde araştırmalar yapmıştır.
 Deliler ona göre toplumun daimi doğrularına uygun hareket edemeyen bireylerdir. 
Toplumun genelini bir oda içerisinde gören Faucault bütün düşüncelerin, 
hareketlerin bu daimi doğrular çerçevesinde yahut kıskacı altında ortaya çıktığını iddia 
eder. Gaylezbiyen, transseksüel, biseksüel oryantasyonlar daimi doğrulardan 
ayrı doğrular çerçevesinde oluştukları için postmodernitenin varoluşunu ve
 moderniteden çıkıldığını gösterir. Foucault kendi çalışmalarının bile genel geçer 
daimi doğrulardan olmaması gerektiğine inanır ve çalışmalarının kullanıldıktan
 sonra atılmasını öğütler.

1. Jacques Derrida (1930-2004)

Jacques Derrida (1930-2004)
Derrida Fransız bir filozof, edebiyat eleştirmeni ve 
Yapısökümcülük olarak bilinen eleştirel düşünce yönteminin kurucusudur. 
Derrida, Dil’i yeniden sorunsallaştırır. Ona göre dil, yapısalcıların sandığı ve 
gösterdiklerinden çok daha fazla oynak ve belirsiz bir şeydir.
 Anlam, karşıtlık içinde başka bir anlama gönderme yapmaksızın doğamaz, ve anlamın 
sınırları Dil'in tarihselliği içerisinde sürekli yer değiştirir; çünkü göstergeler her zaman 
başka anlam bağlamlarından geçerler, başka anlamlara gelirler, asla kapatılamazlar. 
Bağlamdan bağlama değişen göstergeler zincirinde anlam, dolayısıyla durmadan 
değişen bir nitelik arz eder. Derrida bağımsız bir gösterilenler alanının olamayacağını
 ileri sürer. Burada iki önerme belirginleşir: Birincisi, bağımsız bir gösterilenler alanının
 olanaksızlığı ve ikincisi, hiçbir şekilde ya da herhangi bir şekilde bir gösterge 
dizgesinden kaçılamayacağı.
Derrida yaptığı yapısökümcü okumalarla, klasik felsefenin, yani 
Derrida'ya göre mevcudiyet metafiziğinin bilinçdışı kaynaklarını ortaya koymaya
 çalışmış, metinin yapısındaki ikili karşıtlıkları sorunsalaştırmış ve böylece mevcut 
düşünüş yapısını sökmeyi denemiştir. Bir "merkez" ve "dışarısı" olduğu varsayımına 
karşı çıkmıştır. Bu noktada, Derrida, nın çalışmasında Logos'a yönelik temelli itirazların
 geliştirildiği görülür. Batı felsefesi'nde hem söz hem de akıl anlamına gelir Logos. 
Derrida'nın eleştirisinin tam da bu hedeflere yöneldigi açıktır. Burada metafizik bir varlık
 görüşü gizlidir çünkü ve Derrida, bir yandan akıl'ın konumunu sorunşallastırarak bir 
yandan da söz-merkezcilik'in yapısını deşifre ederek, mevcudiyet metafiziğinin 
ardındaki temel dayanak olan Logos'un sökümünü gerçekleştirir.
 Bunun sonucunda özne'nin metafizik mevcudiyet fikrinin merkezindeki konumu
 sona erdilir. Söz ve akıl sahibi özne artık metafizik mevcudiyetin merkezi dayanak 
noktası degildir.

Hiç yorum yok